Yazanların ve yazmaya çalışanların her daim yaşadığı ve yaşayacağı kâbusu çok güzel anlatan şu parçayı çevirmesem olmayacaktı. İlgilisine: Nina: Dünya ne acayip! Size nasıl imrendiğimi bir bilseniz! Herkesin alnına ayrı yazı yazılmış. Kimileri sıkıcı, silik ömürlerini doldurmaya bakar, hepsi de birbirine benzer bunların, hepsi mutsuzdur; kimilerininse, mesela sizin –ki siz milyonda birsiniz– bahtınıza renkli, parlak, anlam dolu bir hayat düşer… Çok şanslısınız. Trigorin: Ben mi? ( Omuzlarını silker. ) Hmm… Ünden söz ediyorsunuz, mutluluktan, aydınlık, renkli bir hayattan, bütün bu güzel sözcükler benim için –kusura bakmayın ama– hiç yemediğim bir marmelattan farksız. Tabii siz çok genç, çok iyisiniz daha. Nina: Muhteşem bir hayatınız var! Trigorin: Nesi muhteşemmiş benim hayatımın? ( Saatine bakar .) Şimdi gidip yazmam gerekiyor misal. Üzgünüm, hiç vaktim yok… ( Güler .) Nasıl derler, bam telime bastınız şimdi, heyecanlanıyorum, biraz da sinirleniyorum doğrusu. Madem öyle konuş