Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Çehov'un "Martı" oyunundan, yazar Trigorin'in tiradı

Yazanların ve yazmaya çalışanların her daim yaşadığı ve yaşayacağı kâbusu çok güzel anlatan şu parçayı çevirmesem olmayacaktı. İlgilisine: Nina: Dünya ne acayip! Size nasıl imrendiğimi bir bilseniz! Herkesin alnına ayrı yazı yazılmış. Kimileri sıkıcı, silik ömürlerini doldurmaya bakar, hepsi de birbirine benzer bunların, hepsi mutsuzdur; kimilerininse, mesela sizin –ki siz milyonda birsiniz– bahtınıza renkli, parlak, anlam dolu bir hayat düşer… Çok şanslısınız. Trigorin: Ben mi? ( Omuzlarını silker. ) Hmm… Ünden söz ediyorsunuz, mutluluktan, aydınlık, renkli bir hayattan, bütün bu güzel sözcükler benim için –kusura bakmayın ama– hiç yemediğim bir marmelattan farksız. Tabii siz çok genç, çok iyisiniz daha. Nina: Muhteşem bir hayatınız var! Trigorin: Nesi muhteşemmiş benim hayatımın? ( Saatine bakar .) Şimdi gidip yazmam gerekiyor misal. Üzgünüm, hiç vaktim yok… ( Güler .) Nasıl derler, bam telime bastınız şimdi, heyecanlanıyorum, biraz da sinirleniyorum doğrusu. Madem öyle konuş

Nâlmes tüm çocuklar gibi uzaylısı dünyanın

Nâlmes tüm çocuklar gibi uzaylısı dünyanın. Anlam veremiyor olup bitene: Yemişin içinden çıkan çekirdeğe, döne döne delikte kaybolan suya, tekrarın lezzetine, gözyaşının dinlendiriciliğine, dünyanın bitimsizliğine... Hem o kadar habersiz ki her şeyden, bu hali içine dokunuyor insanın - bize güvenip de tüm masumiyetiyle şu hayata geldiği için mahcup oluyor insan ona karşı. Ama o öyle düşünmüyor, beğeniyor başkentin çirkin binalarını, iç içe geçmiş zevksiz apartmanları, bıkkın köpeklerin ıslak burunlarını, birdenbire tepelere çöküveren sisi -sise kum diyor nedense- kepçelerin toprağı kaldırıp atışını, sinemaların esrarengiz ışıklarını ve koca koca caddelerden akan insanları ilginç, havalı ve ürkütücü buluyor. Atatürk Bulvarındayız. Birdenbire durup gerisin geri dönüyor ve başlıyor koşmaya - belki garip geliyor ona tüm bu insanları geride bırakıp gitme fikri. Ben uykudan da derin bir yer varsa şayet, oraya gömülmek isterken sabahları, o üzerindeki rüya kırıntılarını silkiveriyor,

Vladimir Nabokov'un Gogol'ü Üzerine

Vladimir Nabokov'a göre 19. yüzyıl Rusya'sında edebiyat eleştirmenleri "toplumcu-faydacı" radikalizmleriyle sanatçıların ve sanatın başına hükümetin sansür aygıtından daha az bela olmamıştır... Nabokov, okurlardan Rus edebiyatında Rusya'yı değil, "bireysel dehanın hayal edip yarattığı özel bir dünyayı" aramalarını bekler. Bireysel dehanın yarattığı evrensel sanatı her şeyin üzerine koyar...  Rus Edebiyatı Dersleri 'ni ilginç yapan, her ilginç kitabı ilginç yapan o şey: Standart olmayan bakış açısı. Nabokov klişeye savaş açıyor bu yazılarda.  Aklıma edebiyat derslerinde sürekli yapılan "tarihsel arka plan" vurgusundan zaman zaman ne kadar sıkıldığım geliyor. Karakterleri belirleyen koşullar... Peki, ya yazar? Peki insan? Her devirde insanın hep aynı kalan özü? Bu tür bir bakış açısı muhakkak reddedilir, gayriciddi ve burjuva işi bulunur. Oysaki Nabokov'un kanonlaşmış metodu ters yüz edişi edebiyat incelemesinden yeni bir verim a

Evridiki ve Orfe - Marina Tsvetayeva

Evridiki ve Orfe üzerine bir şeyler okurken Marina Tsvetayeva'nın bu konuya kimi kez değindiğini bildiğim için dönüp baktım. Çünkü dönüp bakmamak ne mümkün! Birçok şey var beni heyecanlandıran ama içimden 1935 Ocağında yazdığı "Şanslı Erkekler ve Kadınlar" diye başlayan şiirinin bir kısmını çevirmek geldi. (Orijinal adı: Есть счастливцы и счастливицы). Aslında iki kıtacık daha çevirsem şiirin tümünü çevirmiş olacağım fakat istemedim. Bir gün belki... Çevirdiğim  kadarını paylaşıyorum:  …Eğer ki Orfe Hades’e inmek yerine Öylece, sesini göndermiş olsaydı Sadece sesini karanlığa yollasaydı, Dursaydı fazlalık gibi kendisi eşikte Tutunur gibi bir halata çıkardı Tutunup Evridiki o sese... Tutunur da halata ve ışığa, Dönüşsüz ve körlemesine. Çünkü şair, verilmişse ses sana Başka bir şey yok demek ki elinde.