Ana içeriğe atla

Evridiki ve Orfe - Marina Tsvetayeva


Evridiki ve Orfe üzerine bir şeyler okurken Marina Tsvetayeva'nın bu konuya kimi kez değindiğini bildiğim için dönüp baktım. Çünkü dönüp bakmamak ne mümkün! Birçok şey var beni heyecanlandıran ama içimden 1935 Ocağında yazdığı "Şanslı Erkekler ve Kadınlar" diye başlayan şiirinin bir kısmını çevirmek geldi. (Orijinal adı: Есть счастливцы и счастливицы). Aslında iki kıtacık daha çevirsem şiirin tümünü çevirmiş olacağım fakat istemedim. Bir gün belki... Çevirdiğim  kadarını paylaşıyorum: 


…Eğer ki Orfe Hades’e inmek yerine
Öylece, sesini göndermiş olsaydı

Sadece sesini karanlığa yollasaydı,
Dursaydı fazlalık gibi kendisi eşikte
Tutunur gibi bir halata çıkardı
Tutunup Evridiki o sese...

Tutunur da halata ve ışığa,
Dönüşsüz ve körlemesine.
Çünkü şair, verilmişse ses sana
Başka bir şey yok demek ki elinde.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Çehov'un "Martı" oyunundan, yazar Trigorin'in tiradı

Yazanların ve yazmaya çalışanların her daim yaşadığı ve yaşayacağı kâbusu çok güzel anlatan şu parçayı çevirmesem olmayacaktı. İlgilisine: Nina: Dünya ne acayip! Size nasıl imrendiğimi bir bilseniz! Herkesin alnına ayrı yazı yazılmış. Kimileri sıkıcı, silik ömürlerini doldurmaya bakar, hepsi de birbirine benzer bunların, hepsi mutsuzdur; kimilerininse, mesela sizin –ki siz milyonda birsiniz– bahtınıza renkli, parlak, anlam dolu bir hayat düşer… Çok şanslısınız. Trigorin: Ben mi? ( Omuzlarını silker. ) Hmm… Ünden söz ediyorsunuz, mutluluktan, aydınlık, renkli bir hayattan, bütün bu güzel sözcükler benim için –kusura bakmayın ama– hiç yemediğim bir marmelattan farksız. Tabii siz çok genç, çok iyisiniz daha. Nina: Muhteşem bir hayatınız var! Trigorin: Nesi muhteşemmiş benim hayatımın? ( Saatine bakar .) Şimdi gidip yazmam gerekiyor misal. Üzgünüm, hiç vaktim yok… ( Güler .) Nasıl derler, bam telime bastınız şimdi, heyecanlanıyorum, biraz da sinirleniyorum doğrusu. Madem öyle konuş

R. Carver'ın "Tüyler" Öyküsü Üzerine

Okuduklarım üzerine yazma alışkanlığım yok. Carver'ın Tüyler 'ini (Can Yayınları, Ayça Sabuncuoğlu çevirisi) bir arkadaşımla üzerine konuşmak amacıyla okumuştum. O konuşmayı bir türlü yapamıyorduk. Ben de düşündüklerimi unutmamak için yazdım. Öyküyü okumamış biri bu yazıda heves kıracak detaylar bulacaktır. R. Carver'ın Tüyler öyküsünün güçlü tarafı, bir dizi sıra dışılıkla basitliğin iç içe geçmiş olmasında sanırım. Hayatta da öyledir. Basit, sıradan olduğunu düşündüğün insanlar gayet "tuhaf" şeyler yapar/yaşarlar. Öyküde tuhaf olan, olağanüstü rahatsız edici tavus kuşuyla olağanüstü çirkin bebek değil sadece. Olla ve Bud’ın ilişkisi de öyle. Bud, Olla’nın tüm çarpık taraflarıyla barışmış - eski dişlerini televizyonun üzerinde sergilemesi, bir tavus kuşuna sahip olma hayali, kızaracak kadar utangaç ve aniden ölçüsüzce açılacak (dişlerini tırnağını vura vura göstermesi) kadar umursamaz olması, misafirlere rağmen kuşu eve alma ısrarı. Aslında birçok evli çiftin yap

Richard Yates Öykülerinde Yalnızlık

Yalnızlığı soylu bir duygu ve durum olarak bellemiş biri için Yates’in öykülerindeki yalnızlık halleri ilkin biraz yadırgatıcı. Bu öykülerin methini Onur Çalı’dan (onun Sonra Hayat kitabından) duydum ve sonra beğenisine güvendiğim bir arkadaşım önerince alıp okudum. Doğrusu okuduğum en özel öykü kitaplarından biri bu. Yates öykülerindeki yalnızların hepsi sempatik değil, ama çoğunlukla mağdur ve bazen hastalar. Doktor Jack-o’-Lantern adlı öyküdeki sınıfa yeni gelen çocuğun hali mesela - ondan beklenen bir şekilde kendini sevdirmesi veya elinden gelmiyorsa uyum sağlayıp karışıp gitmesi akışa. Çocuk kendisini sevdirmeyi denemiyor değil ama beceremiyor işte. Mağduriyeti arttıkça ve yalnızlığı düğümleştikçe de saldırganlaşıyor. Zulüm görenin insansever değil zalimden daha zalim olması gibi doğal bir sonuç bu esasında.  İkinci öyküde ( Her Şeyin En İyisi ) Grace pek sevmediği biriyle evlenmek üzere olmanın yalnızlığında. Arkadaşı Martha’nın beğendiği türden havalı birileriyle